31 Temmuz 2012 Salı

İSTİRİDYE MANTARI (KAVAK MANTARI)

   Ağız tadını bilenler size mantar türlerinin son zamanlarda yetiştirilebilen çeşitlerinden İstiridye Mantarını anlatmak istiyorum. Karşınızda duran bu mantarı bildiğiniz ve genelde gördüğünüz kültür mantarı ile karıştırmayın derim. Son zamanlarda üretimi ve tüketimi gittikçe artan İstiridye Mantarı içinde bulundurduğu protein ile en iyi kalite ete ve mantarlarda fazlasıyla bulunan bakteriyi de içinde hiçbir şekilde bulundurmaması ile de sağlıklı ve leziz bir tüketim ürünü.... Bizim kültürümüzde yeni yeni yerleşen mantar genelde türk mutfağında sos olarak kullanılıyor ama ben tamamen yemek olarak tavsiye ettiğim ve yerken parmak uçlarınızı özleyeceğinizi düşünüyorum.
İstiridye mantarının içindeki yağ oranının düşük olması nedeniyle kalbe iyi geldiği, kolesterolü düşürdüğü ve bu nedenle de bitkisel protein deposu olduğu ifade edildi.
(cihan)Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Ziraat Fakültesi'nde test edilip, üreticiler tarafından ekilen kavak mantarı üreticilere yeni ekmek kapısı olacak. Besleyici özelliği ile iyi bir gıda türü olduğu belirtilen kavak mantarının, nemli ortamda zahmetsizce yetiştirilebildiği ifade edildi.
OMÜ Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aysun Pekşen, kültür mantarına olan ilginin son zamanlarda hayli arttığını, zahmetsiz ve bölgenin nemli olması nedeniyle herkesin rahatlıkla yetiştirebileceğini savundu. OMÜ Ziraat Fakültesi bahçe bitkilerinde mantar yetiştiriciliği çalışmalarının 1990'dan itibaren sürdürüldüğünü belirten Pekşen, "Bu seneki çalışmamız arasında özellikle istiridye mantarı ya da halk arasında kavak mantarına ağırlık verdik. Özellikle öğrencilerin teorik bilgilerinin yanında, pratik bilgi almalarını sağladık." dedi.
Kültür mantarı denince vatandaşın aklına beyaz şapkalı mantar geldiğini hatırlatan Pekşen, şu bilgileri verdi: "Son zamanlarda piyasada kavak mantarı görmek mümkün ve yetiştirilmesi de çok kolay. Besleyici özelliği ile son dönemde kültür mantarına ilginin arttığını görüyoruz. Kavak mantarı ağaç kütüklerinin yanı sıra sap, saman gibi materyaller üzerinde rahatlıkla yetiştirilebiliyor.
Tanıtımının artmasıyla birlikte halkın damak tadına uygun bir lezzet olduğunu düşünüyoruz. Çalışmalarımız bu yönde devam ediyor. Şapkalı mantara göre yetiştiriciliği kolay. Her türlü hastalıklara dayanımı yüksek. Beyaz şapkalı mantarlarda hastalıklarla mücadele oldukça sıkıntı oluşturuyor. Güçlü ve dayanıklı yapısı ile halk arasında iyi bir pazar bulacağına inanıyoruz. Tamamıyla doğal koşullarda yetiştirilmiş ve organik olarak yetiştiriliyor."
Mantar üreticisi Hakkı Karaman ise ağaç kütükleri üzerinde 7 -8 aylık bir deneme ile verimli sonuç aldıklarını, talebi karşılamak için üretimi artırmaya yönelik çalışma başlattıklarını söyledi. Kavak mantarı için pazar sıkıntısı yaşamadıklarını, üretimi çoğaltıp, piyasaya bol miktarda sunmayı hedeflediklerini belirten Karaman, "OMÜ'nün tohum ve teşviki ile bu işin üstesinden gelip, ilçemizde patentli, sürekli pazarını sağlayabileceğimiz bir ürün haline getireceğiz. Şimdiden 7- 8 aile yetiştirmeye başladı. 12 ay verim alabilirsek, bu bölgede aileler tarafından yetiştirilmesi çok kolay olacak." açıklamasında bulundu.

      İstiridye Mantarını tüketme şekillerinde,
1) Mangal da zeytinyağı ile dinlendirilen mantarlar köz olmuş kömür ateşine yerleştirilir. En iyi parça etten güzel olur.
2) Soğanlar kavrulur üstüne orta kesilmiş mantarlar (yıkanıp temizlendikten sonra) atılır hafif ateşte kapağı kapalı vok tavada kavrulur. Son 5 dakikada kapak açılır ve ateş biraz daha arttırılır. İsteğe göre baharatlar konur.
  
 Yatırım Amacını Düşünen Arkadaşlar; Ortalama 100 metre kare bir çadırın ilk üretime kadarki maliyeti 22.000 Tl dir. Bu üretimde 20 ton  kompost üründen en az % 25 üretimden 5 ton üretim alınır. Kilosunun toptancıya 4 TL. ye verildiği pazarda 10 TL. ye satıldığı düşünülürse stratejiye görede kazanılacak para 20.000 TL. ile 50.000 TL. arasında değişir. Bu mantar türü 90 günde üretildiğinden ve ikinci üretim içinde sizin cebinizden kompostlar için 6.000 TL çıktığında ki ileride kompostuda siz üretebilirsiniz. Karınızın artışı sizin çalışmak istediğiniz süre ile orantılı oluyor.
     İlk başta bir yiyin ne ile karşı karşıya olduğunuzu ve ne kadar edeceğini birde siz düşünün derim..

                                                http://www.istiridyemantari.net/


30 Temmuz 2012 Pazartesi

MOTORSİKLET ve SCOOTER

Bu bir scotter racing değil...
    Bilirsiniz ki bende iki tekerlek merakı vardır. Bisiklet seyahatleri motorsiklet gezmeleri derken bayağı bayağı iki tekerlek bağımlısı oldum. Genelde motorsiklet denilince çoğu insanın tepkisi aaa o çok tehlikeli yaa yok yok olur. Ama bir kere bindiniz mi gazı sizin  çevirmenize izin verdiğinde yada rüzgarı yüzünüzde hissettiğinizde başlıyor tutku kıvılcımları, aklınızın her köşesinde kalacak bir duygu motorsiklet, onun için yeni yollar bulabilirsiniz kendinize, yolların bitmesini istemeyen kişi olabilirsiniz. Hızlı veya tehlikeli gitmenize gerek yok yeterki o iki tekerin ortasında oturun o zaman yanınızdaki önünüzdeki arkanızda her araçtan daha havalısınızdır. Sadece uçan kaçar sizden, onunda hazzı başka (bu arada onuda birşekilde becermek istiyorum hayırlısı) ama şimdilik yapacak birşey yok sanırım.
Üstündeyken herkesin aklı kalır...
  
    Trafik size uğramaz yollarda, hafif tempoda freni bile unutursunuz. Hele öyle sevimli scooterlar çıktı ki bayağı bayağı ilgi uyandırıyor yollarda, isterseniz ve birazda adrenalin derseniz size 600 lük oda mı kesmedi 1000 tavsiye ederim ama şimdilik scotter tercihimdir. Çünkü ötekinin sınırı yok ne yazık ki ...





     



   Adrenalin bağımlısı değilim ama galiba olmak üzereyim. Stresinizi alıp rüzgara bıraktığınızı unutmayın.  Hızı sevmem ama  kültür fizikte bana  göre değil. Lütfen bir kere deneyin hiç olmazsa rüzgar sizede onun üstünde özgrüce çarpsın derim.
İtalyan markası Piaggio motor denince hele hele scooter deyince aklıma ilk gelen firmalardan, oda sektörün önde gelenlerinden biri olduğunu yaratıcılık seviyesiyle gösteriyor. Yukarıda anlattığım gibi çoğu insan iki tekerlekten korkar bu korkusu olanlara üç tekerlekli scotter yaparak yeni bir yorum getirdi motorsiklet dünyasına, kullanımı inanılmaz kolay olan model kullanım olarakta yürümek gibi denebilir. Yürüyebilen herkese tavsiye ederim.
Şunun Sevimliliği ne ya....

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Vampir mi ? Kurt mu ?

   Edebiyatın ve Sinemanın çok fazla ve farklı şekillerde gösterdiği türlerdendir vampir ve kurt karakteri, etkileyici bir anlatım iyi makyaj iyi sayılabilecek bir oyunculuk ile de görsel zevk ziyafet verir. İlk başta biraz geçmişe inelim.. Sonra hangisi olacağımıza karar veririz. Baştan söyleyeyim ben oynamam yok .. Ya vampir yada kurt insan ona göre...
  Dünyayı dolaşarak vampirliği araştıran Rosemary Ellen Guiley, çeşitli ülkelerdeki pek çok vampir derneği ve sayısız insanla görüşerek akademik çevrelerin ilgilendiği bir araştırma kitabı yayınlamıştır. Bu özelliği Guiley’i bir vampir araştırmacısı yapmaktadır.

                             
     Vampir inancı Slav folklorundan doğmuştur; mezardan çıkan ölüler, kötü ruhlar, şeytani yaratıklar, kan içen doğaüstü güce sahip insanlar,   daha ne ararsanız arayın hepsi bu topluluktadır.   Aksine vampirler doğal ortama kendilerini uydurmaya muktedirdirler ve gelişimleri sürekli aldatıcı görünüşler halindedir; amaç kolektif insan bilincini yanıltmaktır. Bu tanım, aslında Vampir Realitesi'nin arzuladığı tanımlamanın doğrultusundadır ve bilinçlidir. Vampirler kesin ve dürüst inançlılar; bilinç düzeyinde veya altında vampir olduklarından eminler. Onlar geceye aitler, gizemi seviyorlar; gün ışığına karşı duyarlılar ve en önemlisi bireysel yaşamı seviyorlar, buna karşın sıradan insanlarla yaşamı paylaşmaktan hoşlanmıyorlar. Ancak, kendilerine benzeyenlerle zaman zaman kan içmek için bir arada oluyorlar, yaşamlarındaki değişimin kontrol dışı olduğu inancındalar. Vampire dönüşmenin onları insanlardan ve hatta kötülüklerden koruduğu düşüncesindeler. Vampir Realitesi'nde yaşayanların bazıları ruhsal çalışmalarla meşguller, bu gruba ‘Ruhsal Vampirler’ diyebiliriz, susuzluklarını kanla değil başkalarının yaşam enerjisini boşaltmakla veya emmekle gideriyorlar, Ruhsal Vampirler daha dışa dönükler çünkü çevrelerinde insanlara ihtiyaçları var, kurbanlarını bu yoldan bulabiliyorlar. Onları tanımak daha kolay, aşırı gece tipi olmaları ve musallat oldukları insanların birkaç saat içinde tüm enerjilerini yitirmeleri dikkat edilmesi gereken olaylar." ve darren shan'in ucubeler sirki serisine göre vampirler sadece beslenme alışkanlıkları değişik yaratıklardır ve vampir olmadan önce insanlardır. Fakat insanlardan daha güçlü daha hızlı daha çevik ve dayanıklılardır 10 yılda bir yaş yaşlanırlar insanlardan daha az acı hissederler kutsal su sarımsak ve benzeri şeyler zarar vermez . onları öldürebilecek şeyler çiddi bir yara ( ki çok ciddi olmalı ) kalbe saplanan kazık bıçak vs. ve vampirler insanlardan sadece yeteri kadar kan alıp onları yaşamlarına kaldığı yerden devam ettirirler.

Kurt İnsanlarda tarihi bilgiler şöyle;
Eski Yunanlılar ve Karadeniz'in kuzey kıyılarına yerleşmiş İskitler, bölge yerlileri Neurianları sihirbaz olarak kabul ediyorlardı. Bu olağan üstü büyücülerin her yıl birkaç gün için kurda dönüştükIerine inanıyorlardı. Tarihin babası olarak nitelendirilen M.Ö. 5. yüzyılda yaşamış olan eski Yunanlı Herodot ise dilediklerinde kurda, dilediklerinde insana kolayca dönüşebilen bir insan türünden söz etmektedir..
Bir görüşe göre yüzyıllar önce, insanlığın erken tarihlerinde kurt adam doğal olmayan bir istekle insan etine açlık duyan bir canlı türü olarak kabul edilirdi.Bu insan, çeşitli büyülerin yardımıyla dilediğinde yırtıcı bir kurda dönüşmenin bir yolunu bulmuştu.
Eskilerin söylediğine göre, kurda dönüşen kişi insan sesini ve insan gözlerini muhafaza eder. Ancak vahşi dört ayaklı kurdun kuvvet ve kurnazlığını taşırdı. Kurtadamın kim olduğunu ses ve gözlerinden tanımak mümkündü.

   Evet bu kadar tarihi bilgi yeter, şimdide bu farklı iki kültürün sinema ve edebiyattaki karakterlerini tanıyalım ki; size karar aşamasında kolaylık versin...

  Vampir Konulu Sinema ve Tv Yayınları;

 1) Dracula;  uzun bir süre böyle bir vampir yaratılmıştı kafamızda...İnanılmaz etkilenmiştim.
 2)Vampir İmparatorluğu; farklı bir vampir hikayesi anlatarak izleyiciyi etkilemiştir..
 3)Vampirle görüşme; Oyuncu kadrosu, kurgusu, konusu, makyajı ve hikayesi ile en iyi filmler listesindedir. Brad Pitt, Antonio Banderas, Tom Crusie un oynadığı film  Anna Rice'ın aynı isimdeki 1976 tarihli romanından sinemaya uyarlanmıştır. Benim favorim..
 4)The Lost Boy  1987 yılında yayınlanan bu film, gerçekten de vampir filmleri içerisinde bir klasik
5)Blade (Bıçağın İki Yüzü) – 1998 Vampirlere karşı savaş olmaz derken Blade bunu yapmaya çalışır.
6)Underworld (Karanlıklar Ülkesi) – 2003 Yüzyıllardır insan kültürünün derinlerinde gizlenen aristokrat ve seçkin vampirler ile acımasız ve insanlıktan uzak Kurt adamlar’ın hikayesi.
7)Nosferatu-1922 Vampir türünün ilk önemli filmi, diğer vampir filmleri’nin de büyükbabası olan bu film gibi bir film bir daha ne yazıkki yapılamadı. Dışavurumcu Alman sessiz sinemasının önde gelen örneklerinden biri olan film siyah-beyaz çekilerek beyazperdeye yansıdı. Aslında halen çok popüler olan bu filmin popüler olmasının çok garip bir nedeni var. Bu filmi izleyenlerden bazıları Kont karekterini korkutucu bulurken; bazıları da halen onu gülünç buldukları için bu filmi izliyorlar.
8) son zamanlarda Alacakaranlık Serisi ve dizi film olarak çekilen Vampir Günlükleri ve True Blood da izleyicinin giderek artmasının sebebi olarak gişe rekorları kırmaktadır.

  Yukarıdaki bazı filmlerde tabiki kurt karakteride bulunmaktadır ama genel olarak vampir ağırlıklı çekilen filmler olduğundan üst grupta alınmıştır. Vayttt
 Gel gelelim şimdide Kurt temalı Filmlere;

1- The Howling (1981) Aynı zamanda film kurtadam konusuna kara mizahla da yaklaşıyor. Yukarıda ‘Silver Bullet’ da bahsedilen kurtadamların patolojik, seri katiller olarak tasvir edilmesinin en güzel örneğini bu film oluşturuyor.
2- An American Werewolf in London (1981)  aristokratların var olduğu 19. yüzyıl coğrafyasını günümüze taşıması açısından önem arz ediyor. Film, alt türün temelinde yatan ‘ana karakterin kurtadama dönüşmesi’ mantığına dokunmamıştır.
 3- Ginger Snaps (2000)  psikolojik gel-gitleri ilk reglini yaşayan bir karakterin gözünden özetleyen  bir çizgi roman uyarlaması. Bastırılmış aile içi iletişimsizliğin, seks arzusunun ve daha nice şeyin açığa çıktığı belki de en ‘gore’ kurtadam (daha doğrusu kurt kadın) filmi olduğunu söyleyebiliriz.
4- Dog Soldiers (2002) Kurtadam ve savaş korku filmlerinde hep birarada gitmiştir.
5- Wolf (1994) Kurtadam filmleri 80’lerdeki yenilenme arayışında yüzde yüz anlamda başarılı olamamış ve yine ilgi görmeyen bir alan olarak kalmıştır. Ta ki 1994 tarihli Mike Nichols imzalı “Kurt” filmine kadar. Film, alt türü modern şehir hayatına uyarlarken, kapitalizm taşlaması depolayan dramatik yapısıyla dikkat çekiyor. Benim favorim...
6- The Curse of the Werewolf (1961)Kurtadamı Oliver Reed’in canlandırdığı bu film, o dönemde Dracula, Frankenstein ve Mumya motifleri kadar kalıcı olmamıştır. Bu, kurtadam mitinin belli bir romana bağlı olarak değil de kulaktan duyma bilgiler ve araştırmalarla karşımıza getirilmesine bağlanabilir ..


      Evet bu kadar bilgi size yeter ben artık sadede gelmek istiyorum. Hayatta herkes birşeyler olmak istiyor kendini anlatmaya başladığı andan itibaren, doktor, futbolcu, ressam, dondurmacı, şekerci vs. gel gelelim benim derdim ne iş yaptığınız değil hangi karakteri oynamak aklınızda.. Vampir mi olalım Kurt İnsan mı? Ne zaman nerede nasıl duralım ve iyi mi olalım kötü mü?
    Bu sadece bir oyun öyle kalmayacaksınız sadece bir hayal, neler için hayal kurmuyoruz ki.....
    İlla kötü olmak gerekmiyor . Hayal sizin beklenti benim....








   

25 Temmuz 2012 Çarşamba

GÜLMEYİ ÖĞRENİYOR

Benim patates böreğim ( iftara az var ondandır bu benzetme) artık gerçek gülüşler sergiliyor. İşte bunlardan bazıları yavaş yavaş çözecek gibi duruyor. Böyle günlerden geçerken gerçek gülüşlere ihtiyacı olanlara gülüyor benim oğlum...  Siz ne dersiniz? 
Gülmeyi Öğreniyor Velet 1

Eh biraz daha yaklaştı galiba...


Birde ağzını kapaması gerekiyor sanki...

İsterseniz burdanda ASLANCAN'ın yemek yeme adabına güzel örnekler verişini izleyebilirsiniz.

24 Temmuz 2012 Salı

SADECE AŞK

 Gençliğin tohumlarıyla beraber gerçek kimliğine bürünüyor AŞK, ilk yaşanılanlarda bazı eksiklikler yada fazlalıklar oluyor oda gençliğin çömezliği ama enerjisiyle başka bir keyif alıyor.  Aşk denilen his ile karşılaştığınızda ne istediği-nizi bilemez halde buluyorsunuz kendinizi uymuyor yapılanlar sizin karakterinize, bazen sadece siz severken bazende çarpılmışa dönüyorsunuz , ama genelde hızlı ve öfkeli yaşanıyor aşk, bir tarafı farkında olmadan zedeliyor. Yok benim başıma hiç gelmedi diyenler tabiki heryerde olduğu gibi bu konuda da zıplayacaklardır, ama işin aslı öyle değil aşkı yaşamayı bilenleri arıyor hayat neye aşık olduğunuzun önemi yok aslında, yanında yakınında içinde gözlerinde teninde sesinde beyninde onu hissedebiliyorsanız aşıksınız ve
bunu karşınızdakine rahatlıkla gösterebiliyor-
sanız buda sizin aşka olan inancınızı gösteriyor. Doğru olana aşık olun geri dönüşüm kutusuna atılacak  aşkları konuşmuyorum tabiki gerçi yaşamadan bunu bilebilseniz , yoksa aşk olmadan bu hayat boş bir bardağa benzer orada sadece durur. Aşkın yaşanılası hissi sizi çoğu kötülükten koruyacaktır.  Hele hele şansınız yaver gider de aşkınızın meyvesinide gerçek aşkınızda bulursanız o zaman suyun yanında bardak ile beraber güzel bir yaş üzüm rakısı da konmuş olur. Yanına konan güzelliklerle beraberde güzel bir çilingir sofrasına çevirirsiniz.
   Bu postu okuyan arkadaşlar, bu düşüncelerim hakkında yorumlarınızı ve sizin kendi yorumlarınızı merak ile bekliyorum..
 Aşk için anlatılacak bir kaç cümle vardır dimi...

GÜRKAN GENÇ DEMİR ATLI ADAM

    Benim yeniden kamaşan bisiklet sevdamı blogumu okuyup takip eden arkadaşlar bilirler, ama ben neyimki hayatının akışını belkide hayatını bunun için yaşayan ve aynı toprağın bir parçası olduğumuz böyle insanları duyunca gerçek bir haz duyuyorum.

      Gürkan Genç bizden biri zor zanahat okulunu bitirip, iş hayatının koşuşturmasına kendini atan ama sonradan ben kim için ve ne için bu işerle uğraşıyorum diyecek kadar cesaretli olmuş en sonunda da çocukluk hayalini yerine getirmeyi başarmış biri...

     İş hayatının son aylarında bisikleti bir ulaşım aracı olarak kullanmaya başlayan Gürkan, çocukken kurduğu hayali hatırladı. ( Belki banada nasip olur demedim değil)

2010 yılının Nisan ayında “Doğa için Pedalla” diyerek Samsun’dan bisikletiyle yola çıktı. Gürcistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan Çin, Moğolistan ve Güney Kore rotasını takip ederek Japonya’ya ulaştı.
11 ay süren bisiklet yolculuğunda Gürkan; 11 ülke, 950 şehir, kasaba ve köy gezdi. 15.000 kare fotoğraf, 2242 dakika video çekimi yaptı. 12.500 kilometre pedal çevirdi.
  • Kuzey Asya’nın tamamını,
  • Orta Asya Türk Devletlerini,
  • İpek Yolu’nun tamamını,
  • Türkmenistan’da Kara-Gum Çölü’nü, Moğolistan’da Gobi Çölünü,
  • Tacikistan da en yüksek geçitlerden biri olan 4650 metrelik Pamir ve toplamda 37000 metrelik Valkhan vadisi tırmanışını,
    Bisikletiyle tek başına geçmeyi başaran ilk Türk olarak tarihe geçti.
Hayali sadece bu kadar değildi! Küçükken, annesine “Bir gün gelecek bisikletimle dünyayı gezeceğim.” demiş....

Gürkan Genç 2012 yılında başlayacağı “Gelecek için Pedalla” projesi ile 7 senede 7 kıta, 84 ülke, 115.000 kilometreyi pedallayacak. Dünyanın en büyük 5 çölü, en yüksek 5 araç geçiş noktasından geçip Everest ana kamp alanı tırmanışını gerçekleştirecek. Daha önce tek seferde denenmemiş bir rotayı deneyerek rekorlar kitabına girip Türkiye’ye geri dönmeyi hedefliyor.

   Böyle insanların başarıları başkalarının fikirlerini harekete geçirmek için çok güzel örnek oluyorlar... Herkes başka türlü taşıyor ay yıldızlı bayrağı.. Bazısı kimliğinde, gögsünde, kalbinde, kolunda, evinde ama o bisikletinin arka tekerinde dünyaya gösteriyor...
 
   Gürkan Genç'in neler yaptığı azda olsa merak ediyorsanız birde kendi sitesine bakın derim...
http://www.gurkangenc.com/

21 Temmuz 2012 Cumartesi

KEŞKE BAŞKA ŞEY İSTESEYMİŞİM...

 Bilirsinizki dün günlerden Ramazanın ilk günüydü ve ben oruçtum. Yapılacak birşey yoktu ama  belli saatten sonra gördüğünüz insanları yada cisimleri pideye, kadınbudu köfteye, buz gibi bir suya, patatesli böreğe benzetiyordum. Ben günün genelinde Annem sayesinde olacak öğlen açlık başlarken konuştuğumuzda naber Anne deyip bir gaflet yaparak mücver yapıyorum oğlum sende çok seversin dediğinde günün geri kalanında gözlerimin önünde bulunmaya başlamıştı mücverler..

     Ama evdeki akşam yemeği menüsünde olmadığını bildiğim için yapacak birşey yok diyerek iftara az kala arabayı park edip eve doğru yürürken arkamdan EMİR sesini duyduğumda kafamı zor çeviriyordum. Burnuma doğru çalınan Mücver kokusu gözlerimide ziyafete ortak etmesiyle keyfim yerine geldi. Gizem arkadaşımız beni ve midemi çok mutlu etmiş bulundu farkında olmadan yanında da çok güzel bir tatlıda cabası oldu. İftarda midem bayramı erken kutlamanın mutluluğuyla bir güne daha oruçlu başladı hadi bakalım hayırlısı...
   
   Gizem arkadaşımızın ayaklarına sağlık deyip teşekkür eder ama esas teşekkürüde annesi Kevser ablanın ellerine iletirim.

20 Temmuz 2012 Cuma

MANGAL PARTİSİ

Gel gel mangala gel ekibi...
    Milattan Önce girilmiş ve kaybedilmiş bir pro evolution soccer 2012 iddiasını büyük uğraşlarımız sonunda ödetmeyi başardığımız bir gündü ve bu başarımızın sırrı ortaya böyle bir keyif yemeği çıkardı.
    Gel gelelim programımızın yayın akışına, fatih alışveriş etler sucuklar bayağı bi ödeme yapar genelde kart çektirir, Mr.E miz içecekleri alır İceTea içen Mr.E indirimli alışveriş yapmanın mutluluğunu 1 litre İceTea yi tek bir hamlede dikerek gerçekleştirdi. Çok para harcadım deyip somurtmaya başlayan fatih Usta mız da bana 1 litre kola verin daha sonra dokunmayın der gibiydi. Ardından 

                                                                                                                                                                 

o İceTea 1 TL. ama keyfi paha biçilemez.


hakan arkadaşımızda ya herşey beleş bende profiterol
alayım yemek sonrası götürürüz diyerekten profiterol ısmarlaması yapıp tatlımızıda cebimize koyduktan sonra evden alınacak mamulleri 5 dakikalık kısa bir zamanda tedarik edip alarak mangal partisinin ön hazırlığını bitirip gerçekleştirileceği piknik alanımıza doğru kısa bir yolculuk yaptık. Hemencecik görev dağılımı yaparaktan, süper yetenek Mr.E ye günün en büyük sorumluluğunu vererek mangal başı seçtik, seçilmesiyle fatih ve hakan rahat bir nefes almış oldular. Gözlerinde açlığın her hali bulunan hakan arkadaşımız cipslere tecavüz ederek erkenden şişeceğinin sinyallerini veriyorken ben ve Mr.E nin daha çok et yemesini sağladığı için teşekkür ediyoruz. Mangala konan ilk grup etin zenci olarak geri alınmasından dolayı herkeste ben demiştim havasının esmesi mangalı biraz yanlız bırakın diyerekten o sorunuda kısa sürede çözmüş olmanın mutluluğuyla, sarımsağa bayılmış sucukların canlarını alarak keyfimiz iyice yerine geldi. Bizim nefes alma  kabiliyetimiz azalmaya başlarken benim yemek sefası Aslancan ve karım gözüktüler, daha önceden gelmesi gereken salatamızı tatlı öncesi aperatif olarak yememize sebebiyet versede içimizin yanışının hafifletmesini sağlamış oldu. Aslancan'ın yeni bir videosunu çekecek kadar iştahla yediği tavukları anlatmıyorum çünkü karşısında Mr.E abisi olduğundan bir an acaba onumu çeksem diye düşünürken ikisinie çekemez buldum kendimi...
İşte hikayenin anlatımını bütünleyen resim.. Herkes eve böyle gitti
   Bu iddiayı kaybettiğine bin pişman olan fatih Ustamız iddia ararken okey masasını görünce aaaa okey oynayalım deyip karşısına ben ve Mr.E yi koyup hakan da partneri olunca  hesap iddiasıda başlamış bulundu. Gerçi burdanda boynu bükük ayrılan fatih arkadaşımızdan hala haber alınamıyor. Bunun  içinde resmi gazetede ilan vermeyi düşünüyoruz.
   Günün sonunu herkes mutlu, mesut, doymuş, keyifli ve sarımsak kokusuyla bitirmiş bulunuyoruz.
   Mr.E arkadaşımda bu keyifli günü kendini hiç bir resme koymadan anlatarak keyfimizide gıcır etmiştir..

Bunun adı profiterol yeri midemiz



FATİH CAMİSİ ve RESTORASYON

   Dünkü yazımda anlattığım gibi bir tanıdığın cenazesi için en sevdiklerimide uğurladığım Fatih Camisine gittim. Bu sefer başka bir konuyu anlatmak istiyorum size, kısacası keyfinizi kaçırmaya niyetim yok arkadaşlar...
   Fatih Camii ve Külliyesi, İstanbul'un Fatih ilçesinde Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılmış olan cami ve külliyedir. Külliye 16 adet medrese, darüşşifa (hastane), tabhane (konukevi) imarethane (aşevi), kütüphane ve hamam bulunmaktadır. Şehrin yedi tepesinden birinde inşa edilmiştir. Cami 1766 depreminde yıkıldıktan sonra onarılarak 1771'de bugünkü halini almıştır. 1999 Gölcük Depreminde zemininde kaymalar tespit edilen camide 2008 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından zemin güçlendirme ve restorasyon çalışmalarına başlandı ve 2012 yılında ibadete açılmıştır.
    Ben ibadete açıldıktan sonra ilk kez gittiğim için karşımda gerçek bir mahbet vardı. Eski halinide fazlasıyla hatırladığımdan şimdiki durumu oranın turistlik bir cennet olduğu ve bir Restorasyonun bu kadar temiz ve gözleri rahatsız etmeden yapılması, kullanılan dış yüzey taşlarının hepsinin Ağrı ve Muş illerimizden getirilmiş olduğu ve en önemlilerinden biride caminin restorasyonu yanında içinde bulunan 16 adet külliyeninde restorasyonun yapılyor olması, ilk olarakta 1. Mahmut Kütüphanesinin açılışıda yapılmış oldu. Yapımı 1462 yılında başlayıp 8 yılda bitirilen cami o yıldan günümüze büyük bir şaşa ile gelmiştir.
    İş hayatından dolayı böyle tarihi yerlere gitme fırsatını bir türlü bulamadığımdan olacak ki bu ciddi ama büyüleci gezim benim tarih sevgimi yeniden kabartmış bulunmaktadır.   Restorasyon artık olmazsa olmaz bir durum, 500 yıllık tarihi mahbetlerin hepsinin aynı özen ile restore edilmeleri şarttır.







19 Temmuz 2012 Perşembe

SADECE ÖLÜM

      Resimde de yazdığı gibidir hayat ama kimse o günün geleceğini istemez yada bu konularda konuşmayıda sevmez, yapacak birşey yoktur. Er yada geç bizde mefta olacağız. Bugün gene bir cenazeye gideceğim. Artık alışkanlık oldu cenaze namazları, gidiyoruz aradan zaman geçiyor bir daha gidiyoruz. Birine yaşı vardı derken ötekine çok ani oldu deyip bir diğerinede çok gençti dedik mi unutulmaya bırakıyoruz. Unutmayanlar oluyor tabiki yakınları belki bir an belki bütün bir hayat hatırlıyorlar ama bu sonucu değiştirmiyor.

     Onun için yaşanılan zamandan sevdiklerimizle birlikte geçirdiğimiz andan en sonuna kadar zevk almasını bileceğiz. Hayatı güzellikleriyle yaşayalım. Takmayalım kafaya üzmeyelim kimseye ya yarın bir daha göremezsek. O zaman o ana dönmek için çok uğraşırız ama ne fayda olur o vakit....
     Bekrar edeceğim Benjamin Button'un tuhaf hikayesi gibi olacak hayat.. Zamanı geri almak için saati geri sarmaya gerek varmı ki....

17 Temmuz 2012 Salı

2012 OLiMPİYATLARI ve TÜRKİYE

Türkiye, 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’na tarihinin en fazla branşında ve en yüksek sporcu sayısı ile katılacak. Türkiye’yi Londra’da 16 branşta 66’sı kadın, 48’i erkek toplam 114 sporcu temsil edecek. Son 2008 Beijing Olimpiyat Oyunları’nda 20’si kadın, 48’i erkek, toplam 68 sporcumuz yer almıştı.

Yaklaşan 2012 Londra Olimpiyat Oyunları öncesi sporcularımızın en geniş katılım sağladığı branş olarak atletizm öne çıktı. 2008 Beijing’de 16 olan atlet sayımız Londra’da 25 kadın, 8 erkek olmak üzere 33’e ulaştı.

Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği (IAAF), Türkiye 4x400 kadın bayrak takımının 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’nda yarışacağını açıkladı. Böylece Olimpiyat tarihinde ilk kez atletizmde bir Türk bayrak takımı oyunlara katılma hakkını elde etti. İlk 16 ülkenin olimpiyat vizesi aldığı bayrak yarışlarında Türkiye, 16. sıradan oyunlara dahil edildi. Bayrak takımlarının yaptığı en iyi iki derecenin ortalaması alınarak oluşturulan listede Türkiye, 3:29.77’lik ortalamayla, bir sonraki Kanada’dan saniyenin yüzde 13’ü önünde Londra biletini kaptı.
 
2012 Olimpiyat Oyunları’na katılmaya hak kazanan Basketbol Kadın Milli Takımımızın Londra’da ilk kez yer alacağı olimpiyatlarda aynı zamanda filenin sultanlarıda orada bizi temsil edecekler.
     Milli okçu Begül Löklüoğlu, ABD'de katıldığı Dünya Kupası yarışmalarında Olimpiyat elemelerini geçerek, klasik yay bayanlarda 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’na katılmaya hak kazandı.

     Yüzmede İstanbul’da yapılan milli takım seçmelerinde100 metre kurbağalamada 1.09.17’lik derecesi ile Dilara Buse Günaydın Olimpiyat A barajını geçti. Daha önce de Burcu Doğanay 50 metre serbestte A barajını geçerek Londra’ya gitmeye hak kazanmıştı. Aynı zamanda olimpiyatlara 5. kez katılmaya hak kazanarak yeni bir rekor kıran derya Büyükuncuyu tebrik ediyorum.

 

   Dikkat ettiyseniz tam tamına 66 tane kadın sporcumuz Türk Bayrağını Londra'da temsil edecekler ve bizim gururumuz olacaklar. Türkiye'nin gelişimi işte buradan geliyor okumak ve spor ne kadar çokinsana bu iki temel eğitimi aşılarsak geleceğimiz parıldamaya devam edecek.                                 

16 Temmuz 2012 Pazartesi

KADER ve RASTLANTI ÜZERİNE


              Günlerden bir gün eşim ile dışarıya çıkmaya karar verip, karar verdikten sonrada eşimi hazırlıkları için odada bırakıp ayaklarımı uzatmak azına salonda beklemeye başladığımda genelde TRT1 e gitmezdi elimdeki kumandanın tuşları ama son zamanlarda TRT1 e genelde hepsini izlediğim ama tekrar tekrar izleyebileceğim film kuşağından  bu seferde Benjamin Button'un tuhaf hikayesi karşıma çıkmıştı. Severek izlediğimiz bir filmdi, hayatta bazı hayatların zamanı geri almak istemesi üstüne kurulan filmde de  kader ve rastlantı üstünede sahneler bulunuyor. Aklınızın bir köşesinde kalması gereken ve hayata bakışınızıda bir nebze olsun etkileyecek konuya sahip bir film ve tabiki Brad Pitt de cabası, e tabiki Cate Blanchettt ı da unutmamak gerekiyor.

İzleyenlerin tekrardan izlemesini, izlemeyenlerinde acilen izlemesi gerektiğini önemli sunarım..
  Eeee bu arada cumartesi programı olmayanlara yada son an süprizi ile evde kalacaklarada Milyoner i tavsiye ile sunarım.

14 Temmuz 2012 Cumartesi

MİCHEL TELO NOSSA NOSSA

Bu yazın hit şarkısı olan Brezilyalı genç Şarkıcı Michel Telo'nun söylediği Nossa Nossa şarkısı dünyayı kasıp kavuruyor. Ama Mr.E nin dikkatimi çekmesi ile şarkının sözlerinin hiçte adaba uymadığıda ve bu şarkıyı gençlerin hatta ve hatta çocukların ağız birliği etmişcesine söylemeleri durumun vahimetini gözler önüne sermekte... 


Nossa, nossa                                                                                         Hey, hey
Assim você me mata                                                              Beni böyle öldüreceksin
Ai, se eu te pego,                                                                        Ah, bir yakalarsam
Ai, ai, se eu te pego                                                               Ah, seni bir yakalarsam
Delícia, delícia                                                                                 Nefis, çok hoş
Assim você me mata                                                              Beni böyle öldüreceksin
Ai, se eu te pego,                                                                      Ah, bir yakalarsam
Ai, ai, se eu te pego                                                               Ah, seni bir yakalarsam
Sábado na balada                                                                    Cumartesi, parti gecesi
A galera começou a dançar                                                 Herkes dans etmeye başlıyor
E passou a menina mais linda                                       Mekanın en güzel kızı yanımdan geçti
Tomei coragem e comecei a falar                           Bundan cesaret aldım ve konuşmaya başladım
Nossa, nossa                                                                                        Hey, hey
Assim você me mata                                                              Beni böyle öldüreceksin
Ai, se eu te pego,                                                                       Ah, bir yakalarsam
Ai, ai, se eu te pego                                                              Ah, seni bir yakalarsam
Delícia, delícia                                                                                Nefis, çok hoş
Assim você me mata                                                             Beni böyle öldüreceksin
Ai, se eu te pego,                                                                      Ah, bir yakalarsam
Ai, ai, se eu te pego                                                              Ah, seni bir yakalarsam

  Hem şarkının müziği çok hareketli sözlere baktığınızda bunlarda söz mü dememek elde değil

13 Temmuz 2012 Cuma

SU


      Temmuz ayının içinde olduğumuzu belli eder bir halde hava sıcaklıkları, terimizin son damlasına kadar savaşır vaziyetteyiz sıcak havalarla, bu havalarda bize hem girerek hem altına girerek hemde içerek en büyük azizliği yapan maddede SU o olmasa ne yapardık tarifini bile düşünemiyorum.

      Moleküler olarak ufak bir bilgi vermek gerekirse; Su, kohezyon kuvvetine sahip renksiz, kokusuz ve tatsız sıvı bir maddedir. Kimyada formülü (H2O) 2 Hidrojen ve 1 Oksijenn atomundan meydana gelmiştir. Su, kendi molekülleri arasında çekim kuvveti sayesinde dağılmadan kalabilir. Moleküllerin dipol olması nedeniyle su, birçok maddeye yapışabilir, suyun ıslatma özelliği burdan gelmektedir diyip benim esas derdime gelmek istiyorum. ( Hişt bunları biliyorum ama böyle tarif edemem ona göre)


      Bugün günlerden cuma sabahtan beri 4 litre su içmişimdir. Ama kaç kere şakır şakır terledim bilmiyorum. İnşaatta bulunduğumdan dolayı ne durumda olduğumu anlatmamada gerek yok sanırım. üstüne üstlük cuma namazınada gidince ayakta abdest aldım denilebilir namaz kılarken, esas korkumda gelecek hafta cuma günü Ramazan başlıyor ve ben gene kendime eziyet çektirip oruç tutma niyetindeyim. Nasıl olacak onu bilemiyorum ama korkusu bile yetiyor. Yanımda her daim yarım litrelik su ile gezen ben bakalım ne yapacağım Allah yardımcımız olsun bu yaz hele İstanbulda hele hele İstanbulda olup çalışmak zorunda olan arkadaşlara.....
    

KARADENİZ GÜVEÇ


                                                                                                                                                          Heryerde her tabelada Meşhur yazısını görürsünüz, sizde haklı olarak bu yazıya güvenirsiniz. Gerçek Meşhur yazısı görmek isterseniz ve yolunuz Bakırköy Cevizlik mahallesine düşerse tam benim  damaktadıma göre bir yer vereceğim size....
    İlk ve en özel dükkanlarını 1950 yıllarında fatih'te açmışlar. Güveç denediğinde ilk akla  gelen tatlardan oluyor. Babadan oğula geçerek aynı zamanda yenilenerek ilerlemişler. Ben 5 yıldır müdavimleriyim. Ne zaman Bakırköye gitsem aklımdan geçer ve aklımın bir köşesinde kalmasın diyede gider ziyafetimi yaparım. Fiyatları yediğiniz tadın yanında komik bir hal almaktadır. 10 Türk lirasına iki kişi koca bir ziyafet çekebilir ve tadıylada sizi baştan çıkaracağına hesabı ödemesine iddiaya gideririm. Para için çalışmadıkları saat 19 olduktan sonra yiyecek birşey bulamadığınızdan belli oluyor.                                          


                                         Dantelacı Sok. No:13 Bakırköy/ İSTANBUL
                                                      Tel: 0212 571 07 37
    İstanbul cad. Nimet Abla'nın yan sokağından sola dönün Morgül Büfe'den hemen sonra Karadeniz Güveç ve Pide Salonu karşınıza çıkacaktır.


       Afiyet ile yemeniz dileğiyle.....

11 Temmuz 2012 Çarşamba

ÇİN MALI ile P.R.C

    Artık koca bir dev uyandı ve dünya tedarikçi üretiminin % 50 sini tek başına karşılar durumda, etkisi gittikçe artan Çin dünyanın en büyük üretici ülkesi Amerika da üretim olarak % 3 lerde kalıyor. Aaa demeyin bu oran size çok az gözükebilir. Ama işin aslı böyle değil Amerika gerçekleştirdiği üretimin % 70 ini Çinde gerçekleştirmekte, bunun sebepleri, ucuz iş gücü, vergi avantajları, teşvikler, teknolojik altyapı olarak dikkat çekiyor. Dünyanın en büyük ve kaliteli teknoloji üreticilerinden Apple bile tedariğinin ve üretiminin yüzde doksanını Çinde gerçekleştirmekte,  bunun karlarını çok olumlu etkilediği kesin ama karşılığında üretici firma olan Çin menşeili Foxconn’un 100 dolarlık iWonder adlı tablet’ini piyasaya sürmeye hazırlandığını duyurmasıydı. Gelecekte neler olacağını gözlerin önüne sermesi için yeterli sanıyorum.

    Birde bizim ülkemiz gibi üçüncü sınıf ülkelerde sadece kar amacı güden tacirlerin olmasından dolayı Çin pazarı gittikçe ve tehlikeli olarak büyümektedir. Sokaklarda gördüğünüz en iyi mağzalardan yüksek meblalara aldığınız ürünlerin neredeyse hepsinin bir yerinde P.R.C yazısı bulunmaktadır. 

Örnekler vermek gerekirse; teknolojide, Apple, Sony,samsung, nokia, Lg, Hp, otomotiv sektöründe tek başına en büyük tedarikçi konumunda, tekstilde Zara, Mango gibi herkesin zevkle ve keyifle aldığı ürünlerin fabrikaları çinde bulunmaktadır.Aynı zamanda ve en tehlikelisi ise sentetik kumaş imalatında tekrar tek başına dünyanın ihtiyacını karşılamaktadır. Hayatta en çok sevdiğimiz bebeklerimize oynasınlar diye aldığımız oyuncakların en büyük tedarikçisi durumdadır P.R.C. markalı ürünler, akıl almaz sektörlerde üretim ve tedarik yapmaktadır. Evimizde bulunup farkında olmadan kullandığımız bir çok ürün P.R.C. menşeilidir.

   Çin ürünlerinin en büyük avantajı ve piyasalara bu kadar kısa sürede girebilmesinin sebebi fiyatının alım gücünden düşük olmasından kaynaklanmaktadır. Ama aynı zamanda bu alım uygunluğu kullanıcılara başka zararlar vermekte, tabiki bu gözle görülemediğinden çokta dikkat çekmemektedir.

   Bu durumda bana sorarsanız çin malı üretim olmadan artık olmaz bunun önüne geçmekte istemiyorum, ama önemli olan kaliteli ve gerçek ürünlerinden fayadalanmak gerekir bunun içinde Türk vergi sistemi, gümrük kanunu, Sağlık Bakanlığının ve geri kalan kuruluşların ortak çalışmalarıyla bu düzeni kurmaları gerekmektedir.

   Yüzde yüz türk çin malı ürünler dünyayı kapladı, ya bizim yüzde yüz yerli mallarımıza ne oldu. Artık raflarda yoklar bazılarının üstünde yüzde yüz yazıyor ama araştırsanız bakalım ne kadar gerçek olduğunu anlarsınız.
   Bu yazıyı hazırlamak için esinlendiğim Semi arkadaşımızada teşekkür ederim.

ÇİĞBÖREK ( Çi BÖĞREK )

      Bazı bayıldığınız tatlar vardır canınız çeker şöyle bir olsada yesek dersiniz ama yerinde yemek gerekir yoksa soğursunuz yemesekte olurdu dememek için yerinde yemek gerekir. İşte bunlardan biride Odabaşında bulunan ODABAŞI Çİ BÖREKÇİSİ'dir.
      Ben bir aralar küçüktüm şimdi koca adam oluverdim tabiki bu anı eskiden olsa gerek; Ramazan ayı gelince bizimkiler tuttururlar ben uyurken uyandırırlar, birşey izlerken kaldırırlar hurra 20 kilometre karanlıkta beni arabanın arka koltuğunda taşırlar, sonradan durduklarında burnuma gelen kokuyla dikliveririm ve karşımda o aynı perde ve aynı mavi boyasıyla karşıma çıkar meşhur Tatar yemeği Odabaşı Çi Börekçisi....

     Aklınızın bir köşesinde kalacak bir tattan bahsediyorum, zordur çi börek yapımı evde deneyen çoktur bazılarıda ben çok güzel yaparım der ama ben yerinde yemeyi çok severim, o eski havasıyla küçük 4 tane masasıyla minicik mutfağıyla şişe ayranıyla beni her zaman mest eder.
   
     Çi börek nasıl mı yapılır; ne dedim size boşverin evde yapmayı gidin üşenmeyin bir kerede kendiniz için 20 kilometre gidin ordan alırsınız tarifi... O zaman bir teşekkür edin bana...
     akın Ramazan da geliyor şöyle bir gece saat ikide yola düşün bonboş trafikte o mis gibi kokuya doğru 5 tane söyleyin bir tanede benim için yanına iki ayran onun biride bana, bakın keyfinize...

     Afiyet olsun blog sevdalıları....

Bakın kocaman telefonu yazdım... Adres nerede demeyin arayın o size tarif etsin.. Olmadı beni arayın ben tarif ederim.... :)

 Israrlar Üzerine Adresi veriyorum: :) Yayla Caddesi No.125B Şehremini İstanbul

YEMEK SEFASI 5 KARPUZ KEYFi

  Yaz geldi ASLANCAN'ın da içi yandı tabiki canıda karpiz çekti can oğlumun ve hemen karpuz kesildi daha kabuğuyla önüne kondu. Gerisi sizin gözlerinizin görmesine kaldı....

10 Temmuz 2012 Salı

MİDYE TAVA GÜNÜ

Daha önceden sözleşmiştik benim süper komşum Burak ile, erken kalkıp pazar kahvaltısı yapıp kapıda buluşacağız diye..  Bunun sebebi önceden bize getirdiği midyeleri bu sefer beraber toplayıp beraber sürecektik keyfini... Kapıda buluştuk atladık arabaya düştük Gürpınar yollarına, önceden keşfedilmiş midye bölgemize geldiğimizde, hazırdık artık elimizdeki iki torba ve gözlüklerle girdik denize, başladık pıtır pıtır midyeleri toplamaya, arada kestane buluyor kıyıya atıyoruz. Etraftaki komik bir kesimde bizi paralı asker sanmış olacak bir tane daha kestane yolla, banada bir tane deniz yıldızı bul, büyük olsun havalarındalar, ardından esas bomba patladı Burak bana sırıta sırıta bakıyor. Birde baktım ki elinde denizbank kredi kartı, denizden bunun çıktığını görmemiştim derken kıyıdan tiplemelerden biri son kullanma tarihi geçtimi diye patlattı lafı, komikliğine mi dedi yoksa gerçek mi anlayamadık sadece güldük. İki torbayla gelip dört torbayla arabaya döndük büyük bir iş
yapmış edasıyla....  Ardından bizim grubu aradık herkes keyfi ve kahyası ile havuzda baktık bizede yakışır havuza gidelim dedik o biçim.. Ama bizde şans olsa başka bir vucüdda olursuz, yağmur başladı havuzda bunu kaçırmamak gerek deyip atladık havuza ve bu  ıslak ama gururlu gençler çıktı karşınıza ( burdanda güzel birşey bulduk diye sevindik tabiii)... Tam havuzdan çıkıp duş merasimi ve midye temizliği yapalım derken bir abi elimdeki deniz yıldılarına nerden buldunuz diye sorunca hep beraber püffledik ona doğru...  Tam havuzdan çıkacağız derken havabiraz olsun açınca hanımlar hemencecik ya biz biraz daha
kalsak tenimizin yanmaya ihtiyacı var edalarında bizi kandırarak temizlik işininde bize kaldığının tercümesini yapmış bulundular. Burak ile beraber evin yolunu tuttuk.  Midyeleri bu hale getirene kadar temizlik yapıldı. Ardından güzelce haşlanan midyeler, hanımların eve gelmesiyle de yavaştan kafalarını açmaya başladılar. Ardından eksikler için hanımlar tekrardan ortadan kayboldular. Biz bu arada haşlama işleminide bitirerek kızartma hazırlıklarna geçmiş bulunduk.  Sayımız çoğalmaya devam ederken işlemler için olmazsa
olmaz taratorda ortaya çıkmış bulundu, bunun içinde tekrardan Burak arkadşımızın annesine teşekkürü bir borç biliriz. Tabikide babayı da unutmamak lazım midye madeninin yeride ondan çıkmadır. Ama herşey karşılıklı taze taze ilk grup midye tava komşunu hakkıdır. Artık masanın kurulması için hanımlar ortaya çıktı: Sevgili eşim masamızı kurarak yemeğin yaklaştığını bize hatırlattı ve bizde sosun içine attığımız midyeler kızarmak için sıralarını beklemeye başladılar. Artık son kapı zilleride çalarak midyeciler ortaya çıktı. Artık ekip tamamdır deyip midyeler masaya doğru harekete
geçmeye başladı. Bunun yanında buz gibi bir bira olur derken biralardan dolaptan masaya yerleşince işte şöyle bir yemede yanında yat görüntüsü ortaya çıkmış oldu. Çalışmaya sonradan katılan mobil parmak gizem arkadaşımızda midye çalışmasında midyeleri çubuğa çok güzel yerleştirdiğinden dolayı 10 + puan kazanmıştır. Midyeler yerken masadan ses çıkmamasının sebebi bu seferde sağdaki resimden anlaşılacağı üzere herşeyi yerim senin tabağındaki taratorda da gözüm kalır misali herkes gözdenin tabağının köşesinde kalan taratora doğru meğillenmiştir. Yemek biter ama kimsenin kalkacak hali olmadığından herkes bir köşeye  çekilir. Ekibin son halini fotograflayarak bu günün anlam ve önemini de sizlere göstermem gerekir. Ardından sabahtan midyelerli toplarken bulduğumuz deniz yıldızlarıda arkadaşımız Emre'nin elinden balkonumuzun görselliğiyle çok keyifli bir hal almış bulunmaktalar...    Mideler doyup enerji patlaması yaşanınca yavaş yavaşta günün yorgunluğu geceye karışıp hava kararınca
Pes sohbeti döndü ortada..  Tabiki beni tanıyanlar bilirler pes merakımı bunun karşılığı olarak süper komşu Burak ve ben  karşımızda hasta beşiktaşlı Emre ve Gökhan'ı alarak keyifli bir pes  çiftler şampiyonası yaptık. Tabiki kazan günün çalışkanları olarak bizler olduk. Ama centinmece bir oyun ortaya koyan rakiplerimizede teşekkür ederiz. Günün geç saatlerine kadar adamlarıda kovalayark günün sonunu gerçekleştirmiş bulunmaktayız.. Bu güzel gün için yanımızda olan herkese teşekkür ederim. Tekrardan böyle bir pazar gününü en kısa sürede tekrarlamayı ümit ederim.



Toplanıp kartla ödenen midyeler


Suda haşlanan midyeler


Sıcaktan kavrulmuş midyeler


Organze vaziyette midyeler


Midye kokusunu almış tipsiz bir kedi PAŞA


.....Mideyi doldurmuş midyeciler....