18 Kasım 2014 Salı

KOCA ŞEHİR YALNIZLIK KOKUYOR

             

                 Kadın, usul usul eğilir adamının kulağına, dile benden ne dilersen diye açıp kapatır ıslak dudaklarını,
                Adam, gamzesi ile birlikte güler boynuna kokusu sinerken kadınının ve haykırır içine içine hayal kuralım mı diye;
                Kadın hisseder, gerçeği yaşamak varken demeye varmadan durur, tüyleri bile korkar  adamın anlatmak istediğinden içine kor ateş düşer, adam gerçek bize acı gelir biz anca hayalini kurarız der ve midesine oturur kendi sözleri bile dudağı bükülür gözleri fazla mesai yapar.
                 Kadın atmadığı kadar hızlı adım atar adamının yanına göğsünün üstüne koyar ıslak yanaklarını, onun için yapabileceklerini düşünürken gerçekliğin ne kadar acımasız olduğunu kalbinin atışı bir kere daha yüzüne vurur.
                Adamın o kokusu o gözündeki birikintilere o küçük elleri dayanamaz kadının duası olmak ister her anı olsun der içinden titreyerek, adam bakar gönlünün sahibine  iyice çeker kendine kadını hıçkırır kadının o küçük ellerine, ellerini tutar o gece ilk ve son kez bakabilir belki de kadınına o da emsalsiz parmaklarındaki yüzüğe olur. Kadının içine içine akar bu bakış dayanamaz daha fazla bırakır selleri nehirleri debisini kimsenin bilmediği taşkın suları,
                Dik durmanın zamanıdır olmadığı kadar dik durmanın ikisine de öyle öğretilmiştir.  Zaman mekan fark etmez, ayrı kalırlar koca şehrin ıssız köşelerinde hayat bunu ister onlardan bazen hayal bile kurdurmaz, çok görür onlara (belki de hepimize...)
                Bundan sonra erkeğin büyük yalnız dostları olur. Yağmur ne anlatırsa dinler onu, rakı kadeği boş ya da dolu en kadim dostu olur, kitaplar sessizliğin kütüphanesi oluvermiştir belkide nemden kıvrılmışlardır, çay sevdiği kadının dudağı gibi gelir ve onun için en demlisinden demler her fırsatta, kahve sevdiği kadının teni oluverir şeker ya da süt koymaz, kıyamaz onlar ile paylaşmaya ama en acısı da sığınacak limanı yoktur artık koskoca okyanusta çapasız dümensiz kayıptır bundan sonra,
                Kadını ise duvarlar ile konuşur küçük biblolara sempati duymaya başlar, en sıkı dostu nutella kavanozu olmuştur bitenleri bile saklar belki geri dönerler diye, kahve makinesi alır hemen en yenisinden her seferinde bir fincan da ona yapar yıkar onun fincanını bir kere içti diye hep içer sanır, saçlarını bilmediği modeller ile tanıştırır, sadece rengi güzel diye ayakkabılar alır numarasını bilmediği, kaldırdığı ayıcığı yeniden yatağının yanına alır ama o eskisi gibi değildir...

               Sonuçta iki yaralı kalp hayata tutunur, geceleri sabahları birbirlerini düşündükleri zamanları çıkarınca geriye çok bir şey kalmaz (hiç bir şey kalmaz) ama sadece onlar bilir bunu çünkü öyle öğretilmiştir hayalini kuracakları hayata bile mutlu rolü yapmaları....

                                                                                                 BEZELYE EMRİLYO